31 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = VÂKIF (2)




Vâkıf : (Arapça) 1. (sıfat) Bilen, farkında olan.

"Demirci anladı, ses çıkarmadı, duvardan üç beş halka aldı, sanatına vâkıf bir adam sükûnetiyle değneğe taktı." - Memduh Şevket Esendal

2. (sıfat, eskimiş) Bir şeyi vakıf durumuna getiren.



Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Vâkıf olmak : Bilmek, öğrenmek.

"Bu dünya ahvaline pek vâkıf olmayan cahillerin gönlünde de aynı üzüntü ve merak var." - Peyami Safa


* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wḳf kökünden gelen wāḳif  "1. vakfeden, 2. bir konuyla ilgili olan, haberdar” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatıdır.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

“haberdar” [Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
çünki ḥālden vāḳıf ola yoldaşum









{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, internetten alıntıdır.




28 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = VAKIF (1)





Vakıf : (Arapça vaḳf) 1. (isim) Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.

2. (isim) Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer.
      
"Vakıf hayırları yalnız Mushaf vakıflarına ait değildir." - Necip Fazıl Kısakürek

3. (isim) Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.


Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Vakıf kurmak : Belli bir hizmeti görmek için vakıf oluşturmak.


Birleşik Kelime olarak kullanımı :

Vakfetmek : (Arapça vaḳf + Türkçe etmek) 1. (-e, -i) Mal ve mülkünü satılmamak şartıyla bir hayır kurumuna veya işine bağışlamak. 

2. (-e, -i, mecaz) Adamak, bir şeyin bütününü bir işe vermek.

"Ben bütün ömrümü yuvamıza vakfedeyim de sen burada beni yalnız bırakıp çekil, öyle mi?" - Abdülhak Şinasi Hisar

Vakıf arazisi : (isim) Bir vakfın mülkiyeti içinde olan arazi.

Vakıf malı : (isim) Vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal.

Vakıfname : (isim, eskimiş, Arapça vaḳf + Farsça nāme) Bir vakfın şartlarını bildiren belge; vakfiye.

Vakıf senedi : (isim) Bir vakfın oluşumunu belgeleyen senet.

Vakıf toprağı : (isim) Vakfın mülkiyeti altında olan toprak veya arazi.

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wḳf kökünden gelen waḳf “1. durma, durdurma, 2. bir şeyi tanrıya veya hayır işine adama, böyle adanan şey” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa "1. durdu, 2. durdurdu, 3. bilgilendi, vukuf kazandı, 4. vakfetti” fiilinin faˁl vezninde masdarıdır.

Ek açıklama : Arapça sözcüğün ikinci anlamı İslam öncesi Güney Arabistan yazıtlarında da görülür. Biella 146.

Benzer sözcükler : vakfen, vakfet-, vakfiye
Etkileşim gösteren kelimeler : evkaf, mevkuf, tevakkuf, tevkif, vakıf², vukuf

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler:

Çağatayca: “durma” [Nasırüddin Rabguzi, Kısasü'l-Enbiya terc., 1310]
[Hz. Osman] Erūme kuyuğın satkun alıp müsülmānlarğa vaḳf ḳıldı. 
[E. kuyusunu satın alıp M.lara vakf etti.]

“... mülk bağlama” [anon., Tezkiretü'l-Evliya terc., 1341]
Ömer Bağdad'ı gazilere vaḳf eylemişdür





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, internetten alıntıdır.




26 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 5




Kadın salondan verandaya çıktı ve bahçeye doğru "Pippoooo" diye seslendi. Sarı kedisinin eve dönme zamanıydı, hava alacakaranlıktı. Bahçenin uzağında, duvar tepesinde bir karaltı hareket etti. Biraz sonra evin ışıklarının aydınlattığı verandaya sıçradı ve kadının bacaklarına sürtünerek, kendince "geldim işte" diyen sesler çıkardı.

İçeri girdiler ve tüm gün dışarda harcadığı enerjiyi, kabına konan taze mamalara iştahla gömülerek toplamaya başladı kedi Pippo. Kadın ise elinde bitki çayı oturduğu koltukta, sesini duyup koştura koştura gelen bir çocuğa sahip olmanın keyfini yaşıyordu onu izlerken.




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, freepik.com' dan alıntıdır.





23 Ekim 2025 Perşembe

BİR KELİME = VELVELE





Velvele : (isim, Arapça) Gereksiz telaş, gürültü ve heyecan.

"Çoktan böyle gürültü, kalabalık görmemiş, böyle velvele duymamıştı." - Memduh Şevket Esendal

* *

Birleşik Fiil veya kalıp Söz olarak kullanımı :

Velvele kopmak : Büyük gürültü çıkmak.

"Kıyamet kopar gibi bir velvele koptu, bütün ordu surların üstüne atıldı." - Yahya Kemal Beyatlı

Velveleye vermek : Gereksiz telaşa ve heyecana düşürmek.

"Susun, ortalığı velveleye vermeyin! Ne bağrışıyorsunuz?" - Sait Faik Abasıyanık

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wl kökünden gelen walwala(t) ولولة “yaygara, kalabalık sesi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük yansıma (onomatope) walwala ولول “kalabalık sesi çıkardı” fiilinden türetilmiştir.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve örnekler :

[Danişmend-Name, 1360]
Gördiler kim ˁālem velvele-y-ile tolmış.





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, giphy.com' dan alıntıdır.




21 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = ÜSTÜNKÖRÜ




Üstünkörü : 

1. (sıfat) İnceliklerine inmeden, özen göstermeden; gelişigüzel, baştan savma, yalan yanlış.

"Derken zaman geçti; üstünkörü, derme çatma şeylere alıştık." - Behçet Necatigil

2. (zarf - üstü'nkörü) İnceliklerine inmeden, özen göstermeden; gelişigüzel, şöyle bir, baştan savma, eğreti, öylesine, üstten, yalandan, yalap şalap, yalapşap, yarım yamalak.

"Fakat bu işi bilinçli olarak üstünkörü yapmış, yaraların tam kapanmamasına dikkat etmişti." - İhsan Oktay Anar

* * * * *

Kelime Kökeni : Üstün

Eski Türkçe üstün “üstte, üste (zarf)” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe üst sözcüğünden Eski Türkçe +(I)n ekiyle türetilmiştir.

{Ek açıklama : Eski Türkçe zarf anlamıyla yaygın olan sözcük, Türkiye Türkçesi bir süre kaybolduktan sonra geç dönemde sıfat anlamıyla yeniden belirir.}

Benzer sözcükler : üstünkörü, üstünlük

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

Eski Türkçe: “üstte (zarf)” [Türkische Turfantexte 1-9, 1000 yılından önce]
üstün teŋri yéri altın tamu yéri

Eski Türkçe: [Kutadgu Bilig, 1069]
"ne astın ne üstün ne otru orun" 
[ne altta, ne üstte, ne ortada yeri]

Türkiye Türkçesi: “üstte olan (sıfat)” [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
üstün: Fetha [Arap yazısında üste yazılan hareke]. Galip, faik, mutlaka üst olan. 
Üstün gelmek, üstün körü.





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, tenor.com' dan alıntıdır.




19 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 4




Girmek için kapıyı ittiğinde, kapıya bağlı çan tiz bir ses çıkardı. Gözlüklerinin üstünden bakan yaşlı terzi hoş geldin anlamında başını salladı. Yerlerin mermer, ortada küçük yuvarlak sehpa, kırmızı kumaşla kaplanmış iki küçük berjer koltuk ve ihtişamlı bir boy aynasının olduğu salona geçti. Aynadaki görüntüsüne baktı, ne kadar aldatıcıydı. 

"Muhteşem görünüyorsunuz" dedi terzi. O, gülümsedi sadece. Zarifçe giyinme odasını gösterdi terzi, kadın salınarak girdi içeri. Kendisi için dikilen elbiseyi giydi, sağına soluna bakarak kontrol etti ve dışarı çıktı. Terzi hayran gözlerle ona ve eserine baktı. "Bu kadar mükemmel taşınamaz bir kostüm" dedi. Koluna taktığı iğnedenlikle beraber yaklaşıp elbise üstünde minik düzeltmeler yapmaya başladı.

Birden elbisenin sırt kısmında iğneyle işaretlemek için açtığı kumaşın altında kalan bölgede morluk gördü, gözüyle diğer tarafları da kontrol ettiğinde bir kaç yerde daha sararmaya yakın renkler olduğunu fark etti. Bir şey sormakla sormamak arasında kalıp yutkundu.

Aynada gözleri buluştu ve sessizce konuştular. Kadın anlattı, terzi dinledi.






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, pinterest'ten alıntıdır.




17 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = HODBİN



 
Hodbin : (sıfat, eskimiş, Farsça) ► Bencil.

"Behiç yalancı, sahtekâr, hodbin ve nankördü fakat sevimliydi." - Peyami Safa

* * * * *

Kelime Kökeni :

Farsça χod bīn  “«kendine bakan», bencil” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Farsça χod “kendi” ve Farsça bīn “gören, bakan” sözcüklerinin bileşiğidir.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Gülşehri, Mantıku't-Tayr, 1317]
anda kim zenlik kumaşı key geçe / yoχsa χoḏbīnliği almazlar hīçe 
[orada kadınlık kumaşı kıymetlidir, yoksa bencilliğe kimse değer vermezdi]

[anon., Ferec ba'd eş-şidde, 1451 yılından önce]
biŋ dürli nāza ve χodbīnliğe meşġūl bir ay gibi kız ayağın ovar





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not : gif, tenor.com' dan alıntıdır.






14 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = KORDİPLOMATİK





Kordiplomatik : (isim, Fransızca) Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu.

"Kordiplomatik mensupları bazı özel haklardan yararlanır."

* * * * *

Kelime Kökeni :

Fransızca corps diplomatique “diplomatik zümre” deyiminden alıntıdır. (NOT: Bu deyim Fransızca corps “vücut, beden” sözcüğünden türetilmiştir. Fransızca sözcük Latince corpus, corpor- “vücut, bünye” sözcüğünden evrilmiştir.)


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Mükemmel ve Resimli Adab-ı Muaşeret, 1927]
Fakat kılıç taşıyan zabitler, kor diplomatik قور ديپلوماتيك ilh. kılıçlarını hamil oldukları zaman sağ kollarını takdim etmeye mecburdurlar.

[Cumhuriyet - gazete, 1933]
Tahran'ın maruf ve güzide simaları ile bütün Kordiplomatik çayda hazır bulunmuş




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.




12 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 3







Açık bırakılan kapıdan içeri girdi ve salona yöneldi. Koltukta iki büklüm olmuş ve kısa, kesik nefesler alan kadını gördü. Mutfaktan bir bardak su getirip başucuna koydu. Omzuna yavaşça dokunarak,

- "Astım ilacını aldın mı?" diye sordu.

- "Sonuncusunu kullandım, akşam için ilacım yok." dedi.

- "İlacı sipariş edebileceğimiz bir eczane var mı telefon rehberinde?"

- "Elif eczanesini ara, adımı söyle hemen bilirler." dedikten sonra bir iki kez öksürdü.

Kadının telefonunu aldı ve rehberden Elif eczanesini bulmaya çalıştı ama telefon elinde öylece şaşkınlıkla bakakaldı. İletişim kurma aracı telefon rehberinde bir çok ölmüş isme rastladı. 23 sene önce ölmüş annesinden, ahretlik dediği ve intihar eden arkadaşına, kadim zamanlardan kalma ve 4 sene önce ölmüş eczacı dostuna, kanserden ve pıhtı atmasından ölen iki arkadaşına kadar bir çok numara silinmemişti. Eczaneye siparişi verdikten sonra yanına gidip oturdu ve düşünmeye başladı.

"Sahi, ölen yakınlarımız ne aklımızdan, ne de kalbimizden gitmiyorsa, neden telefon rehberinden silinsinler ki..?!"




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-

 

 

 

 

not: görsel, immihelp.com' dan alıntıdır.

 

 

 

10 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = İHTİŞAM




İhtişam : (isim, Arapça) ► Görkem.

      "Hilmi Bey'in evi, bir sanat ve ihtişam galerisi değildi." - Sâmiha Ayverdi

[Görkem : (isim) Göz alıcı ve gösterişli olma durumu; alayiş, azamet, debdebe, ihtişam, tantana, haşmet, şatafat, şaşaa.]


Kelime Kökeni :

Arapça ḥşm kökünden gelen yazılı örneği bulunmayan *iḥtişām اِحْتِشَام sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥaşam حشم “maiyet, hizmetçiler” sözcüğünün iftiˁāl vezninde VIII. masdarıdır.
Detaylı araştırma için haşmet kelimesine bakılabilir.

Ek açıklama : Arapçada bu anlamda kullanılmadığı halde, Osmanlı ıstılahında erken tarihten itibaren günümüzdeki anlamıyla yaygın kullanımdadır. Karş. Arapça iḥtişām “utangaç olma, hicap duyma”.
Benzer sözcük, ihtişamlı, bağlantılı sözcük muhteşem.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

“maiyet ve hizmetçi sahibi olma, debdebe, şaşaa” [Fuzuli, Türkçe Divan, 1535]
Taḳrīr edenlere sebeb-i ˁızzü iḥtişām / taḥrīr edenlere şeref-i rūzigārdur






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, tenor.com' dan alıntıdır.




7 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = MÜTEVELLİT





Mütevellit : (Arapça) 
1. (sıfat, eskimiş) Doğmuş, dünyaya gelmiş.

2. (sıfat, eskimiş, mecaz) Meydana gelmiş, ileri gelmiş.

      "Gönlüm arzu ile korkudan, muhabbet ile nefretten mütevellit duygularla mütehassis olduğu hâlde gidiyordum." - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wld kökünden gelen mutawallid “tevellüt eden, doğan, doğmuş” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça walada  “doğurdu” fiilinin mutafaˁˁil vezninde V. etken fiil sıfatıdır.


 Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

Kıpçakça: [İrşadü'l-Mülûk ve's-Selâtîn, 1387]
biz özge mütevellidler içinde rāstı ölmek turup öltürmüşler

[Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421? yılından önce]
miˁdede ve bağırsakda yel mütevellid olduğunun ilācı







Bu kelime Blogger Buster tarafından önerilmiştir. Yayına katkısından dolayı teşekkür ederim.



{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, animalia-life.club' dan alıntıdır.



5 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 2





Biri ayağa kalktı "ben yardım ederim" dedi.

Ardından biri daha kalktı ve "ben de varım" diye haykırdı.

Peşi sıra bir sürü insan ayaklandı ve gemilere binip, o ülkeye yardıma gittiler.

Dünya, iyiliğe ve kötülüğe gözünü dikmiş bakıyordu.







{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-



not: görsel, t24.com.tr' den alıntıdır.




2 Ekim 2025 Perşembe

BİR KELİME = AFAKİ





Afaki : (Arapça) 1. (sıfat) Gereksiz, önemsiz (söz). 

"Biraz afaki sohbetten sonra oradan kalktık." - Ahmet Rasim

2. (sıfat) Bir kaynağa dayanmayan, hayalî olan.


* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça fḳ kökünden gelen āfāḳ "1. ufuklar, evren, dünya, 2. felsefede enfüs zıddı, dış dünya, objektif alem" sözcüğünden +ī ekiyle türetilmiştir. Bu sözcük Arapça ufḳ  “ufuk” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur.
Benzer sözcük afak.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

[Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
pes ne kim āfāḳ içinde yazludur / cümle bu nefsüŋ içinde gizlidür

[III. Murad, Kitâbü'l-Menâmât, 1590]
cemˁi meşāyiχuŋ ḳavli [tüm şeyhlerin sözü] gāh āfāḳī [objektif] gāh enfüsīdür [sübjektif]

Yeni Osmanlıca: afaki [Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, 1900]
āfāḳī: Havai, lüzumsuz ve ehemmiyetsiz söz. (Arabca āfāḳ ism-i cemˁine yayı nisbet ilhakıyla teşkil edilmiş galat tabirdir.)






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: ​gif, giphy.com' dan alıntıdır.