"Demirci anladı, ses çıkarmadı, duvardan üç beş halka aldı, sanatına vâkıf bir adam sükûnetiyle değneğe taktı." - Memduh Şevket Esendal
2. (sıfat, eskimiş) Bir şeyi vakıf durumuna getiren.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Vâkıf olmak : Bilmek, öğrenmek.
"Bu dünya ahvaline pek vâkıf olmayan cahillerin gönlünde de aynı üzüntü ve merak var." - Peyami Safa
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça wḳf kökünden gelen wāḳif "1. vakfeden, 2. bir konuyla ilgili olan, haberdar” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatıdır.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
Vakıf : (Arapça vaḳf)1.(isim) Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.
2.(isim) Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer.
"Vakıf hayırları yalnız Mushaf vakıflarına ait değildir." - Necip Fazıl Kısakürek
3. (isim) Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Vakıf kurmak : Belli bir hizmeti görmek için vakıf oluşturmak.
Birleşik Kelime olarak kullanımı :
Vakfetmek :(Arapça vaḳf + Türkçe etmek) 1.(-e, -i) Mal ve mülkünü satılmamak şartıyla bir hayır kurumuna veya işine bağışlamak.
2. (-e, -i, mecaz) Adamak, bir şeyin bütününü bir işe vermek.
"Ben bütün ömrümü yuvamıza vakfedeyim de sen burada beni yalnız bırakıp çekil, öyle mi?" - Abdülhak Şinasi Hisar
Vakıf arazisi : (isim) Bir vakfın mülkiyeti içinde olan arazi.
Vakıf malı : (isim) Vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal.
Vakıfname :(isim, eskimiş, Arapça vaḳf + Farsça nāme) Bir vakfın şartlarını bildiren belge; vakfiye.
Vakıf senedi :(isim) Bir vakfın oluşumunu belgeleyen senet.
Vakıf toprağı :(isim) Vakfın mülkiyeti altında olan toprak veya arazi.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça wḳf kökünden gelen waḳf “1. durma, durdurma, 2. bir şeyi tanrıya veya hayır işine adama, böyle adanan şey” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa "1. durdu, 2. durdurdu, 3. bilgilendi, vukuf kazandı, 4. vakfetti” fiilinin faˁl vezninde masdarıdır.
Ek açıklama : Arapça sözcüğün ikinci anlamı İslam öncesi Güney Arabistan yazıtlarında da görülür. Biella 146.
Benzer sözcükler : vakfen, vakfet-, vakfiye
Etkileşim gösteren kelimeler : evkaf, mevkuf, tevakkuf, tevkif, vakıf², vukuf
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler:
Kadın salondan verandaya çıktı ve bahçeye doğru "Pippoooo" diye seslendi. Sarı kedisinin eve dönme zamanıydı, hava alacakaranlıktı. Bahçenin uzağında, duvar tepesinde bir karaltı hareket etti. Biraz sonra evin ışıklarının aydınlattığı verandaya sıçradı ve kadının bacaklarına sürtünerek, kendince "geldim işte" diyen sesler çıkardı.
İçeri girdiler ve tüm gün dışarda harcadığı enerjiyi, kabına konan taze mamalara iştahla gömülerek toplamaya başladı kedi Pippo. Kadın ise elinde bitki çayı oturduğu koltukta, sesini duyup koştura koştura gelen bir çocuğa sahip olmanın keyfini yaşıyordu onu izlerken.
Velvele :(isim, Arapça) Gereksiz telaş, gürültü ve heyecan.
"Çoktan böyle gürültü, kalabalık görmemiş, böyle velvele duymamıştı." - Memduh Şevket Esendal
* *
Birleşik Fiil veya kalıp Söz olarak kullanımı :
Velvele kopmak : Büyük gürültü çıkmak.
"Kıyamet kopar gibi bir velvele koptu, bütün ordu surların üstüne atıldı." - Yahya Kemal Beyatlı
Velveleye vermek : Gereksiz telaşa ve heyecana düşürmek.
"Susun, ortalığı velveleye vermeyin! Ne bağrışıyorsunuz?" - Sait Faik Abasıyanık
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça wl kökünden gelen walwala(t) ولولة “yaygara, kalabalık sesi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük yansıma (onomatope) walwala ولول “kalabalık sesi çıkardı” fiilinden türetilmiştir.
"Fakat bu işi bilinçli olarak üstünkörü yapmış, yaraların tam kapanmamasına dikkat etmişti." - İhsan Oktay Anar
* * * * *
Kelime Kökeni : Üstün
Eski Türkçe üstün “üstte, üste (zarf)” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe üst sözcüğünden Eski Türkçe +(I)n ekiyle türetilmiştir.
{Ek açıklama : Eski Türkçe zarf anlamıyla yaygın olan sözcük, Türkiye Türkçesi bir süre kaybolduktan sonra geç dönemde sıfat anlamıyla yeniden belirir.}
Benzer sözcükler : üstünkörü, üstünlük
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :
Eski Türkçe: “üstte (zarf)” [Türkische Turfantexte 1-9, 1000 yılından önce]
üstün teŋri yéri altın tamu yéri
Eski Türkçe: [Kutadgu Bilig, 1069]
"ne astın ne üstün ne otru orun"
[ne altta, ne üstte, ne ortada yeri]
Türkiye Türkçesi: “üstte olan (sıfat)” [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
üstün: Fetha [Arap yazısında üste yazılan hareke]. Galip, faik, mutlaka üst olan.
Girmek için kapıyı ittiğinde, kapıya bağlı çan tiz bir ses çıkardı. Gözlüklerinin üstünden bakan yaşlı terzi hoş geldin anlamında başını salladı. Yerlerin mermer, ortada küçük yuvarlak sehpa, kırmızı kumaşla kaplanmış iki küçük berjer koltuk ve ihtişamlı bir boy aynasının olduğu salona geçti. Aynadaki görüntüsüne baktı, ne kadar aldatıcıydı.
"Muhteşem görünüyorsunuz" dedi terzi. O, gülümsedi sadece. Zarifçe giyinme odasını gösterdi terzi, kadın salınarak girdi içeri. Kendisi için dikilen elbiseyi giydi, sağına soluna bakarak kontrol etti ve dışarı çıktı. Terzi hayran gözlerle ona ve eserine baktı. "Bu kadar mükemmel taşınamaz bir kostüm" dedi. Koluna taktığı iğnedenlikle beraber yaklaşıp elbise üstünde minik düzeltmeler yapmaya başladı.
Birden elbisenin sırt kısmında iğneyle işaretlemek için açtığı kumaşın altında kalan bölgede morluk gördü, gözüyle diğer tarafları da kontrol ettiğinde bir kaç yerde daha sararmaya yakın renkler olduğunu fark etti. Bir şey sormakla sormamak arasında kalıp yutkundu.
Aynada gözleri buluştu ve sessizce konuştular. Kadın anlattı, terzi dinledi.
Kordiplomatik :(isim, Fransızca) Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu.
"Kordiplomatik mensupları bazı özel haklardan yararlanır."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Fransızca corps diplomatique “diplomatik zümre” deyiminden alıntıdır. (NOT: Bu deyim Fransızca corps “vücut, beden” sözcüğünden türetilmiştir. Fransızca sözcük Latince corpus, corpor- “vücut, bünye” sözcüğünden evrilmiştir.)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
[Mükemmel ve Resimli Adab-ı Muaşeret, 1927]
Fakat kılıç taşıyan zabitler, kor diplomatik قور ديپلوماتيك ilh. kılıçlarını hamil oldukları zaman sağ kollarını takdim etmeye mecburdurlar.
[Cumhuriyet - gazete, 1933]
Tahran'ın maruf ve güzide simaları ile bütün Kordiplomatik çayda hazır bulunmuş
Açık bırakılan kapıdan içeri girdi ve salona yöneldi. Koltukta iki büklüm olmuş ve kısa, kesik nefesler alan kadını gördü. Mutfaktan bir bardak su getirip başucuna koydu. Omzuna yavaşça dokunarak,
- "Astım ilacını aldın mı?" diye sordu.
- "Sonuncusunu kullandım, akşam için ilacım yok." dedi.
- "İlacı sipariş edebileceğimiz bir eczane var mı telefon rehberinde?"
- "Elif eczanesini ara, adımı söyle hemen bilirler." dedikten sonra bir iki kez öksürdü.
Kadının telefonunu aldı ve rehberden Elif eczanesini bulmaya çalıştı ama telefon elinde öylece şaşkınlıkla bakakaldı. İletişim kurma aracı telefon rehberinde bir çok ölmüş isme rastladı. 23 sene önce ölmüş annesinden, ahretlik dediği ve intihar eden arkadaşına, kadim zamanlardan kalma ve 4 sene önce ölmüş eczacı dostuna, kanserden ve pıhtı atmasından ölen iki arkadaşına kadar bir çok numara silinmemişti. Eczaneye siparişi verdikten sonra yanına gidip oturdu ve düşünmeye başladı.
"Sahi, ölen yakınlarımız ne aklımızdan, ne de kalbimizden gitmiyorsa, neden telefon rehberinden silinsinler ki..?!"
"Hilmi Bey'in evi, bir sanat ve ihtişam galerisi değildi." - Sâmiha Ayverdi
[Görkem : (isim) Göz alıcı ve gösterişli olma durumu; alayiş, azamet, debdebe, ihtişam, tantana, haşmet, şatafat, şaşaa.]
Kelime Kökeni :
Arapça ḥşm kökünden gelen yazılı örneği bulunmayan *iḥtişām اِحْتِشَام sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥaşam حشم “maiyet, hizmetçiler” sözcüğünün iftiˁāl vezninde VIII. masdarıdır.
Detaylı araştırma için haşmet kelimesine bakılabilir.
Ek açıklama : Arapçada bu anlamda kullanılmadığı halde, Osmanlı ıstılahında erken tarihten itibaren günümüzdeki anlamıyla yaygın kullanımdadır. Karş. Arapça iḥtişām “utangaç olma, hicap duyma”.
Benzer sözcük, ihtişamlı, bağlantılı sözcük muhteşem.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
“maiyet ve hizmetçi sahibi olma, debdebe, şaşaa” [Fuzuli, Türkçe Divan, 1535]
2.(sıfat, eskimiş, mecaz) Meydana gelmiş, ileri gelmiş.
"Gönlüm arzu ile korkudan, muhabbet ile nefretten mütevellit duygularla mütehassis olduğu hâlde gidiyordum." - Ahmet Hikmet Müftüoğlu
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça wld kökünden gelen mutawallid “tevellüt eden, doğan, doğmuş” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça walada “doğurdu” fiilinin mutafaˁˁil vezninde V. etken fiil sıfatıdır.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :
Kıpçakça: [İrşadü'l-Mülûk ve's-Selâtîn, 1387]
biz özge mütevellidler içinde rāstı ölmek turup öltürmüşler
[Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421? yılından önce]
miˁdede ve bağırsakda yel mütevellid olduğunun ilācı
Bu kelime Blogger Buster tarafından önerilmiştir. Yayına katkısından dolayı teşekkür ederim.