5 Aralık 2025 Cuma

BİR KELİME = EDEVAT




Edevat : (isim, çokluk, Arapça) Bir iş için gerekli olan malzemelerin, parçaların tümü.

"Taş binanın bir odasını mantarlardan, çivilerden ve balıkçı edevatından bir döşeme bürümüştü." - Sait Faik Abasıyanık

* * * * *

Birleşik Kelime olarak kullanımı :

Alat edevat : (isim, çokluk, Arapça) ► Alet edevat.

"Ev değil saray mutfağı bile alat edevat bakımından buranın yanında fakir kalırdı." - Ömer Seyfettin


Alet edevat : (isim, çokluk) Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için kullanılan araçlar; alat edevat.

"Maalesef teknedeki alet edevatla beceremeyeceğiz bu işi diye seslendi mühendis." - Ayşe Kulin

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça ˀdw kökünden gelen adawāt أدوات “gereçler” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça adā(t) أداة “araç, gereç” sözcüğünün çoğuludur.

Benzer sözcükler : alet edevat

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve örnekler :

[Meninski, Thesaurus, 1680]
edevāt: pl. ab edāt. Instrumenta, apparatus.



{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel internetten alıntıdır.





2 Aralık 2025 Salı

BİR KELİME = NASİP




Nasip : (Arapça) 1. (isim) Birinin payına düşen şey.

2. (isim) Bir kimsenin elde edebildiği, sahip olabildiği şey.

      "Türk'e ve Türk vatanına bir kurtuluş nasip ise onu gene Mehmetçiklerden beklemeliyiz." - Aka Gündüz

3. (isim) ► Kısmet.

      "Her insanın bu yaşlardaki nasibi yalnızlıktır." - Ahmet Muhip Dıranas

4. (isim) Günlük kazanç.

* * * * *

Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :

Nasibini almak : Güzel, hoşa giden bir şeyden kısa bir süre de olsa yararlanmak.

"Herkes ondan haz veya hüzün, kendi nasibini alırdı." - Abdülhak Şinasi Hisar

Nasip almak : Bektaşilikte tarikata girme töreni yapılmak.

Nasip etmek : 1. Fırsat vermek.
                   2. Eriştirmek.

"Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin, ölmek daha iyi." - Halide Edip Adıvar

Nasip olmak : 1. Fırsat düşmek, elvermek.

"Günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu." - Bedri Rahmi Eyüboğlu

2. Mutluluk veren güzel şeylere erişmek, ulaşmak, kavuşmak.

"Hiçbir erkeğe nasip olmadığını iddia edeceğim hayat, hep kaçamaklarla dolu idi." - Refik Halit Karay


* * * * *

Kelime Kökeni :

(nasib 1)

Arapça nṣb kökünden gelen naṣb "1. dikme, kaldırma, çadır kurma, nişan koyma, 2. tayin etme, atama, ganimetten pay verme” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça naṣaba “dikti, kaldırdı, belirledi” fiilinin faˁl vezninde masdarıdır.

Benzer sözcükler : nasbet


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve örnekler :

[Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
andan oldı naṣb u cerr refˁ u sükūn

~ ~ ~ ~ ~

(nasib 2)

Arapça nṣb kökünden gelen naṣīb “pay, hisse” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça naṣaba “belirledi” fiilinin sıfatıdır.

Benzer sözcükler : nasiplen-, nasipsiz

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve örnekler :

[Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
aç kulağuŋ uşbu sözden al naṣīb




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, cartoondealer.com' dan alıntıdır.




30 Kasım 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 10




Uçaktan indiğinde hiç bilmediği ve kimseyi tanımadığı bir şehirdeydi. Kendi ülkesinde kazanamadığı parayı, bir ihtimal geldiği bu ülkede kazanıp, ardında bıraktığı çocuklarına biraz olsun maddi destek gönderebileceğini düşünüyordu. Bu ülkenin dilini konuşuyor olmasına ve hastabakıcı bilgisine güveniyordu.

Şehre karanlık çökerken o bir otel yerine, hemen bir hastanenin aciline sığındı. Sanki bir yakını tedavideymiş gibi bavulunu bekleme salonunun sandalyelerine koyup, üstüne uzandı ve gözlerini ertesi sabah, kalkıp iş aramak ve hayatına yön vermek üzere güvenle kapattı. 







{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-



not: görsel, dreamstime.com' dan alıntıdır.




28 Kasım 2025 Cuma

BİR KELİME = BAHUSUS





Bahusus : (zarf, eskimiş, Farsça bā + Arapça ḫuṣūṣ) ► Özellikle.

"Köşk geniş, ben kalabalığı severim, bahusus etrafımda sizin gibi gençler olursa büsbütün içim açılır." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

* * * * *

Kelime Kökeni :

Farsça bā χuṣūṣ بخصوص “özellikle, bilhassa” deyiminden alıntıdır. Bu deyim Farsça bā “ile, birlikte, beraber (edat)” ve Arapça χuṣūṣ خصوص “özellik” sözcüklerinin bileşiğidir.

Ek açıklama : Husūsan eş anlamlıdır.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

[Meninski, Thesaurus, 1680]
bāχusūs: Specialiter, peculiariter, pracipué, praesertim, nominatim, maximé

[Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
bāχusūs: be-tahsīs.




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, textstudio.com' dan alıntıdır.




25 Kasım 2025 Salı

BİR KELİME = HABASET




Habaset : (Arapça) 1. (isim) ► Kötülük.

2. (isim, eskimiş) ► Alçaklık.

"Senin ne habasetlere kadir olduğunu ben bilirim." - Reşat Nuri Güntekin


* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça χbs̠ kökünden gelen χabās̠a(t) خباثة “kötülük, habis olma” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça χabus̠a خَبُثَ “kötü idi” fiilinin faˁāla(t) vezninde masdarıdır.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Hoca Sa'deddin Ef., Tacü't-Tevârih, 1574]
χabāṣet-i bātınesi [içinin kötülüğü]

[Mustafa Âlî, Künhi'l Ahbar, 1599]
χabāṣetiyie iki kavm olupdurur mümtāz / Birisi tāyife-i Çebnidür anuŋ, biri Lāz






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-



not: görsel, internetten alıntıdır.




23 Kasım 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 9






(Biri hakkında konuşan iki kişi)


- O inançlı mıydı?

- Ona sordun mu?

- Evet, ama sanki inançla işi olmaz gibi bir tavır sergiledi.

(Diğeri gülümsedi) 

- O bir melâmîydi.

- O ne demek?

- İnancını sadece kendine saklayan ve yaşayan biri demek. Melamilik aramak, sorgulamak, anlamaya çalışmaktır. Kişi doğduğunda kendini anlamak için gözlemlemeye, sormaya başlar. Bu sorgulama kendini ve görünen varlığın hakikatini anlamak içindir.

- İlk defa duydum.

- Halkın arasında kendilerini gizlemeyi tercih ederler. Öyle ki, onlara çok yakın olanlar bile melâmî olduklarını bilmiyorlardır. Bu kimliklerini, sadece kendilerine mânen yakın gördükleri insanlara, uygun gördükleri zamanda söylerler. Yani melâmîlikte tüm mânevî bağlar doğrudan Allah ile kurulur, kimseye herhangi bir gösteriş yapmazlar. Dini duyguların her türlü istismarına karşıdırlar. Üyelerinden finansal destek ve para yardımı talebinde bulunan cemaatlere karşı, hiçbir peygamberin görevini yaparken ümmetinden ücret talep etmediğini, ilgili ayeti okuyup, hatırlatırlar.

- Sorgulamak ve sorgulamakta serbest olmak ne kadar anlamlı. Şimdi ise cemaatlere kendilerini kaptırmış, hiçbir şeyi düşünmeden, sorgulamadan teslim olmuş insanlar, ibadet ettiklerini sanıyorlar.

- Maalesef öyle.






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.




21 Kasım 2025 Cuma

BİR KELİME = HAMASET




Hamaset : (Arapça) 1. (isim, eskimiş) Yiğitlik, kahramanlık, cesaret.

"Bir hamaset destanı."

2. (isim, eskimiş) Dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım.


* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça ḥms kökünden gelen ḥamāsa(t) حماسة “(dinde ve kavgada) şeci ve cesur olma, fanatizm” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥamisa حمس “şeci ve tavizsiz idi” fiilinin faˁāla(t) vezninde masdarıdır.

Benzer sözcükler : hamasi

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Meninski, Thesaurus, 1680]
hamāset: Vehementem & constantem esse (in religione).






{ಠ,ಠ} 
|)__) 
-”-”-



not: görsel, internetten alıntıdır.



18 Kasım 2025 Salı

BİR KELİME = ŞARAMPOL





Şarampol : (isim, Macarca) Karayollarının kenarında yol düzeyinden aşağıda kalan bölüm.

"Şarampole yuvarlandım." - Ahmet Ümit


* * * * *

Kelime Kökeni :

Macarca sorompó “kazıklardan oluşan çit, parmaklık” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Orta Aşağı Almanca schrancpaum “çit kazığı” sözcüğünden alıntıdır.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

“parmaklık” [Evliya Çelebi, Seyahatname, 1665]
χandak kenārınca cümle kalın direkler ile şarampo taˁbir etdikleri parmaklık çevürmişlerdür

[Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
şarampoy شرانپوی: Palanga ve kale varoşunun kazık ağaç kakılarak yapılan barūsu





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, dreamstime.com' dan alıntıdır.




16 Kasım 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 8





- Kum kaldırma!

- Ne?

- Kum kaldırma dedim.

- Denizde miyiz yahu, ne anlamsız laf..

- Başka türlü söylesem dikkatini çekmezdi.

- Pöh.. başka türlü nasıl söylerdin peki?

- Ortalığı karıştırma.

- Haydaa.. yahu nasıl karıştırıyorum ki?

- Offff! Sözlerinle, bakışlarınla, beden dilinle bir mikser gibisin yahu! Herkese, her duruma, her olaya bir sözün var söylenecek. Yeter! 

- .....

- Oldu mu şimdi? Bu kadar lafı işitmek gerekli miydi yani?!





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, dreamstime.com' dan alıntıdır.




14 Kasım 2025 Cuma

BİR KELİME = ARKETİP




Arketip : (isim, Fransızca) ► Kök örnek, bir nesnenin bilinen ilk ve en özgün biçimi.


* * * * *

Kelime Kökeni : 

İngilizce archetype “prototip, Jung psikolojisinde bir kavram” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca arχétypos ἀρχέτυπος “model, ilk nümune” sözcüğünden alıntıdır.

Daha fazla bilgi için arkaik kelimesini incelediğimizde, Fransızca archaïque “en eskiye ilişkin” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca arχaïkós αρχαïκός “en eskiye ait, ilkel” sözcüğünden alıntıdır. Eski Yunanca sözcük Eski Yunanca árχaîos άρχαῖος “ilk, en eski (sıfat)” sözcüğünden +ik° ekiyle türetilmiştir. Bu sözcük Eski Yunanca arχḗ αρχή “başlangıç (isim)” sözcüğünden türetilmiştir.



Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

[Milliyet - gazete, 1987]
'Bedrettin Üzerine Şiirler'in, deyim yerindeyse, arketipsel bir konumu vardır.'







{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.




11 Kasım 2025 Salı

BİR KELİME = KARİNE




Karine : (isim, Arapça) Karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan ipucu.

"Karine ile anladığımıza göre işi biz yapacağız."

* * * * *

Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :

Karine ile anmak : Sözün gelişinden çıkarmak.

* * * * *

Kelime Kökeni :

Karine1

Arapça ḳrn kökünden gelen ḳarīna(t) “1. eş, zevc, 2. eşleşme, mantıki bağlantı, delil” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḳarana “çift koştu, eşleştirdi” fiilinin faˁīla(t) vezninde sıfatı dişilidir. Arapça fiil Arapça ḳarn “boynuz” sözcüğü ile eş kökenlidir.

Ek açıklama : 1990′larda beliren masumiyet karinesi deyiminde sözcük “varsayım, presumption” anlamında kullanılmıştır.

Benzer sözcükler : masumiyet karinesi

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler:

[Meninski, Thesaurus, 1680]
ḳarīnet: (...) Conjectura [tahmin, yakınsama]. ḳarīne ile: takrīben. ḳarīne ile aŋlamak: Conjectare, conjecturâ assequi [tahmin etmek, tahminen değerlendirmek]


Karine2

İtalyanca carina “gemi gövdesi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince carina “1. ceviz kabuğu, her çeşit sert kabuk, 2. gemi gövdesi” sözcüğünden evrilmiştir. Latince sözcük Hintavrupa Anadili yazılı örneği bulunmayan *ḱerh₂- (*ḱer-) “sert” biçiminden evrilmiştir.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler:

[Evliya Çelebi, Seyahatname, 1665]
Beç kapusu tarafı kadırganın başında karinası gibidir.






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, tenor.com' dan alıntıdır.




9 Kasım 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 7




Barın kapısından içeri girdi. Belli belirsiz caz müziği çalıyordu. Saçları kıvır kıvır genç içerden getirdiği temiz bardakları yerlerine koyarken göz ucuyla ona baktı, selâm verip bir şey ister mi diye sordu. Taburenin kenarına ayağını koyarak, kendini yukarı çekip, oturdu. "Bir filtre kahve alayım lütfen" dedi. Kahvenin kokusu, dumanından önce geldi, büyük bir yudum aldı.

Buraya gelerek büyük risk almıştı. Tedaviler, terapiler, ilaçlarla devam ettiği bir dönemin içindeyken, birden kendini ateşin ortasına atması gerektiğini düşünüp buraya gelmişti. Alkolden uzak durması gerekiyordu, biliyordu ama kendince alkole yakın olarak, uzak durmayı denemek onun fıtratına daha uygun geliyordu. Mekanın her yerine sinmiş alkol kokusunu, kahvenin dumanına sararak içine çekiyorken, nefsine işkence ve terbiyeyi aynı anda öğretiyordu.




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, freepik.com​' dan alıntıdır.





7 Kasım 2025 Cuma

BİR KELİME = BUKAĞI




Bukağı : 1. (isim, eskimiş) Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka.

      "Bukağılı Baba'nın başı ucunda düşman zindanında taşıdığı bukağılar vardı." - Yahya Kemal Beyatlı

2. (isim, eskimiş) ► Köstek.


Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Bukağı Vurmak : Bukağı takmak.

      "Sonra hayvanın karnı altından bukağı vurup boğazına ip takarak esir edip yedeğe aldılar." - Ebubekir Subaşı


* * * * *

Kelime Kökeni :

Eski Türkçe bukaġu “hayvanlara vurulan köstek, pranga” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe buka “boğa” sözcüğünden Eski Türkçe +AgU ekiyle türetilmiştir.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

Eski Türkçe: [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
bukaġu [[hırsızlara vurulan pranga]]




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.




4 Kasım 2025 Salı

BİR KELİME = MİHNET




Mihnet : (isim, Arapça) ► Sıkıntı.

"Her mihnet kabulüm yeter ki / Gün eksilmesin penceremden" - Cahit Sıtkı Tarancı


Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Mihnet çekmek : Sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek.

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça mḥn kökünden gelen miḥna(t)  “zorluk, zahmet, sınav” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça maḥana “sınadı, imtihan etti” fiilinin fiˁla(t) vezninde ism-i merresidir. 
(NOT: Arapça fiil Aramice-Süryanice ve İbranice maḥneh מַחְנֶה “İsrailoğullarının çölde kırk yıl çektiği çile” sözcüğü ile eş kökenlidir.)
İmtihan kelimesi de aynı kökten gelmektedir.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

[Kutadgu Bilig, 1069]
balā miḥnat emgek [bela, zahmet, zorluk]

[Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
ikilik miḥnet-dürür bellü bilüŋ




Kelime,  blogger Arzu Sarıyer tarafından önerilmiştir. Yayına katkılarından dolayı teşekkürler.




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.





2 Kasım 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 6



"Annelik köpeklik! Annelik köpeklik!" diye söylene söylene sokakta yürüyordu kadın. Sağından, solundan, arkasından yürüyen yaşlı kadınlar başlarını sallayarak katıldıklarını gösteriyor, gençler kadının söylediklerine gülüyor, diğer insanlar anlamsızca bakıp geçiyorlardı. Kimileri de "kafayı sıyırmış herhalde" diye düşünüyorlardı.

Oysa hepsi hayatlarından beş dakika ayırıp, kendi annelerinin özverileriyle ilgili biraz düşünselerdi, söylene söylene yürüyen kadını belki de anlayabileceklerdi. Bir anne çocuğu için her şeyden vazgeçebilirdi. En çok da kendinden. 

İşte son noktasına kadar sömürülen kadın, en sonunda sokaklarda doğurduğu çocuğun annesi gibi değil de köpeği gibi hissettiğini haykırıyordu ama bu haykırış kendineydi ve duyması için de yüksek sesle söylenip duruyordu.





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, dreamstime.com' dan alıntıdır.





31 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = VÂKIF (2)




Vâkıf : (Arapça) 1. (sıfat) Bilen, farkında olan.

"Demirci anladı, ses çıkarmadı, duvardan üç beş halka aldı, sanatına vâkıf bir adam sükûnetiyle değneğe taktı." - Memduh Şevket Esendal

2. (sıfat, eskimiş) Bir şeyi vakıf durumuna getiren.



Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Vâkıf olmak : Bilmek, öğrenmek.

"Bu dünya ahvaline pek vâkıf olmayan cahillerin gönlünde de aynı üzüntü ve merak var." - Peyami Safa


* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wḳf kökünden gelen wāḳif  "1. vakfeden, 2. bir konuyla ilgili olan, haberdar” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatıdır.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

“haberdar” [Aşık Paşa, Garib-name, 1330]
çünki ḥālden vāḳıf ola yoldaşum









{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, internetten alıntıdır.




28 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = VAKIF (1)





Vakıf : (Arapça vaḳf) 1. (isim) Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para.

2. (isim) Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer.
      
"Vakıf hayırları yalnız Mushaf vakıflarına ait değildir." - Necip Fazıl Kısakürek

3. (isim) Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.


Birleşik Fiil olarak kullanımı :

Vakıf kurmak : Belli bir hizmeti görmek için vakıf oluşturmak.


Birleşik Kelime olarak kullanımı :

Vakfetmek : (Arapça vaḳf + Türkçe etmek) 1. (-e, -i) Mal ve mülkünü satılmamak şartıyla bir hayır kurumuna veya işine bağışlamak. 

2. (-e, -i, mecaz) Adamak, bir şeyin bütününü bir işe vermek.

"Ben bütün ömrümü yuvamıza vakfedeyim de sen burada beni yalnız bırakıp çekil, öyle mi?" - Abdülhak Şinasi Hisar

Vakıf arazisi : (isim) Bir vakfın mülkiyeti içinde olan arazi.

Vakıf malı : (isim) Vakfa devlet veya kişilerden devredilen ve üçüncü şahısların kullanması mümkün olmayan mal.

Vakıfname : (isim, eskimiş, Arapça vaḳf + Farsça nāme) Bir vakfın şartlarını bildiren belge; vakfiye.

Vakıf senedi : (isim) Bir vakfın oluşumunu belgeleyen senet.

Vakıf toprağı : (isim) Vakfın mülkiyeti altında olan toprak veya arazi.

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wḳf kökünden gelen waḳf “1. durma, durdurma, 2. bir şeyi tanrıya veya hayır işine adama, böyle adanan şey” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça waḳafa "1. durdu, 2. durdurdu, 3. bilgilendi, vukuf kazandı, 4. vakfetti” fiilinin faˁl vezninde masdarıdır.

Ek açıklama : Arapça sözcüğün ikinci anlamı İslam öncesi Güney Arabistan yazıtlarında da görülür. Biella 146.

Benzer sözcükler : vakfen, vakfet-, vakfiye
Etkileşim gösteren kelimeler : evkaf, mevkuf, tevakkuf, tevkif, vakıf², vukuf

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler:

Çağatayca: “durma” [Nasırüddin Rabguzi, Kısasü'l-Enbiya terc., 1310]
[Hz. Osman] Erūme kuyuğın satkun alıp müsülmānlarğa vaḳf ḳıldı. 
[E. kuyusunu satın alıp M.lara vakf etti.]

“... mülk bağlama” [anon., Tezkiretü'l-Evliya terc., 1341]
Ömer Bağdad'ı gazilere vaḳf eylemişdür





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, internetten alıntıdır.




26 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 5




Kadın salondan verandaya çıktı ve bahçeye doğru "Pippoooo" diye seslendi. Sarı kedisinin eve dönme zamanıydı, hava alacakaranlıktı. Bahçenin uzağında, duvar tepesinde bir karaltı hareket etti. Biraz sonra evin ışıklarının aydınlattığı verandaya sıçradı ve kadının bacaklarına sürtünerek, kendince "geldim işte" diyen sesler çıkardı.

İçeri girdiler ve tüm gün dışarda harcadığı enerjiyi, kabına konan taze mamalara iştahla gömülerek toplamaya başladı kedi Pippo. Kadın ise elinde bitki çayı oturduğu koltukta, sesini duyup koştura koştura gelen bir çocuğa sahip olmanın keyfini yaşıyordu onu izlerken.




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-





not: görsel, freepik.com' dan alıntıdır.





23 Ekim 2025 Perşembe

BİR KELİME = VELVELE





Velvele : (isim, Arapça) Gereksiz telaş, gürültü ve heyecan.

"Çoktan böyle gürültü, kalabalık görmemiş, böyle velvele duymamıştı." - Memduh Şevket Esendal

* *

Birleşik Fiil veya kalıp Söz olarak kullanımı :

Velvele kopmak : Büyük gürültü çıkmak.

"Kıyamet kopar gibi bir velvele koptu, bütün ordu surların üstüne atıldı." - Yahya Kemal Beyatlı

Velveleye vermek : Gereksiz telaşa ve heyecana düşürmek.

"Susun, ortalığı velveleye vermeyin! Ne bağrışıyorsunuz?" - Sait Faik Abasıyanık

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wl kökünden gelen walwala(t) ولولة “yaygara, kalabalık sesi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük yansıma (onomatope) walwala ولول “kalabalık sesi çıkardı” fiilinden türetilmiştir.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve örnekler :

[Danişmend-Name, 1360]
Gördiler kim ˁālem velvele-y-ile tolmış.





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, giphy.com' dan alıntıdır.




21 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = ÜSTÜNKÖRÜ




Üstünkörü : 

1. (sıfat) İnceliklerine inmeden, özen göstermeden; gelişigüzel, baştan savma, yalan yanlış.

"Derken zaman geçti; üstünkörü, derme çatma şeylere alıştık." - Behçet Necatigil

2. (zarf - üstü'nkörü) İnceliklerine inmeden, özen göstermeden; gelişigüzel, şöyle bir, baştan savma, eğreti, öylesine, üstten, yalandan, yalap şalap, yalapşap, yarım yamalak.

"Fakat bu işi bilinçli olarak üstünkörü yapmış, yaraların tam kapanmamasına dikkat etmişti." - İhsan Oktay Anar

* * * * *

Kelime Kökeni : Üstün

Eski Türkçe üstün “üstte, üste (zarf)” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe üst sözcüğünden Eski Türkçe +(I)n ekiyle türetilmiştir.

{Ek açıklama : Eski Türkçe zarf anlamıyla yaygın olan sözcük, Türkiye Türkçesi bir süre kaybolduktan sonra geç dönemde sıfat anlamıyla yeniden belirir.}

Benzer sözcükler : üstünkörü, üstünlük

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

Eski Türkçe: “üstte (zarf)” [Türkische Turfantexte 1-9, 1000 yılından önce]
üstün teŋri yéri altın tamu yéri

Eski Türkçe: [Kutadgu Bilig, 1069]
"ne astın ne üstün ne otru orun" 
[ne altta, ne üstte, ne ortada yeri]

Türkiye Türkçesi: “üstte olan (sıfat)” [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
üstün: Fetha [Arap yazısında üste yazılan hareke]. Galip, faik, mutlaka üst olan. 
Üstün gelmek, üstün körü.





{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, tenor.com' dan alıntıdır.




19 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 4




Girmek için kapıyı ittiğinde, kapıya bağlı çan tiz bir ses çıkardı. Gözlüklerinin üstünden bakan yaşlı terzi hoş geldin anlamında başını salladı. Yerlerin mermer, ortada küçük yuvarlak sehpa, kırmızı kumaşla kaplanmış iki küçük berjer koltuk ve ihtişamlı bir boy aynasının olduğu salona geçti. Aynadaki görüntüsüne baktı, ne kadar aldatıcıydı. 

"Muhteşem görünüyorsunuz" dedi terzi. O, gülümsedi sadece. Zarifçe giyinme odasını gösterdi terzi, kadın salınarak girdi içeri. Kendisi için dikilen elbiseyi giydi, sağına soluna bakarak kontrol etti ve dışarı çıktı. Terzi hayran gözlerle ona ve eserine baktı. "Bu kadar mükemmel taşınamaz bir kostüm" dedi. Koluna taktığı iğnedenlikle beraber yaklaşıp elbise üstünde minik düzeltmeler yapmaya başladı.

Birden elbisenin sırt kısmında iğneyle işaretlemek için açtığı kumaşın altında kalan bölgede morluk gördü, gözüyle diğer tarafları da kontrol ettiğinde bir kaç yerde daha sararmaya yakın renkler olduğunu fark etti. Bir şey sormakla sormamak arasında kalıp yutkundu.

Aynada gözleri buluştu ve sessizce konuştular. Kadın anlattı, terzi dinledi.






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, pinterest'ten alıntıdır.




17 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = HODBİN



 
Hodbin : (sıfat, eskimiş, Farsça) ► Bencil.

"Behiç yalancı, sahtekâr, hodbin ve nankördü fakat sevimliydi." - Peyami Safa

* * * * *

Kelime Kökeni :

Farsça χod bīn  “«kendine bakan», bencil” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Farsça χod “kendi” ve Farsça bīn “gören, bakan” sözcüklerinin bileşiğidir.

Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Gülşehri, Mantıku't-Tayr, 1317]
anda kim zenlik kumaşı key geçe / yoχsa χoḏbīnliği almazlar hīçe 
[orada kadınlık kumaşı kıymetlidir, yoksa bencilliğe kimse değer vermezdi]

[anon., Ferec ba'd eş-şidde, 1451 yılından önce]
biŋ dürli nāza ve χodbīnliğe meşġūl bir ay gibi kız ayağın ovar





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not : gif, tenor.com' dan alıntıdır.






14 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = KORDİPLOMATİK





Kordiplomatik : (isim, Fransızca) Bir ülkede bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu.

"Kordiplomatik mensupları bazı özel haklardan yararlanır."

* * * * *

Kelime Kökeni :

Fransızca corps diplomatique “diplomatik zümre” deyiminden alıntıdır. (NOT: Bu deyim Fransızca corps “vücut, beden” sözcüğünden türetilmiştir. Fransızca sözcük Latince corpus, corpor- “vücut, bünye” sözcüğünden evrilmiştir.)


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

[Mükemmel ve Resimli Adab-ı Muaşeret, 1927]
Fakat kılıç taşıyan zabitler, kor diplomatik قور ديپلوماتيك ilh. kılıçlarını hamil oldukları zaman sağ kollarını takdim etmeye mecburdurlar.

[Cumhuriyet - gazete, 1933]
Tahran'ın maruf ve güzide simaları ile bütün Kordiplomatik çayda hazır bulunmuş




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: görsel, internetten alıntıdır.




12 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 3







Açık bırakılan kapıdan içeri girdi ve salona yöneldi. Koltukta iki büklüm olmuş ve kısa, kesik nefesler alan kadını gördü. Mutfaktan bir bardak su getirip başucuna koydu. Omzuna yavaşça dokunarak,

- "Astım ilacını aldın mı?" diye sordu.

- "Sonuncusunu kullandım, akşam için ilacım yok." dedi.

- "İlacı sipariş edebileceğimiz bir eczane var mı telefon rehberinde?"

- "Elif eczanesini ara, adımı söyle hemen bilirler." dedikten sonra bir iki kez öksürdü.

Kadının telefonunu aldı ve rehberden Elif eczanesini bulmaya çalıştı ama telefon elinde öylece şaşkınlıkla bakakaldı. İletişim kurma aracı telefon rehberinde bir çok ölmüş isme rastladı. 23 sene önce ölmüş annesinden, ahretlik dediği ve intihar eden arkadaşına, kadim zamanlardan kalma ve 4 sene önce ölmüş eczacı dostuna, kanserden ve pıhtı atmasından ölen iki arkadaşına kadar bir çok numara silinmemişti. Eczaneye siparişi verdikten sonra yanına gidip oturdu ve düşünmeye başladı.

"Sahi, ölen yakınlarımız ne aklımızdan, ne de kalbimizden gitmiyorsa, neden telefon rehberinden silinsinler ki..?!"




{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-

 

 

 

 

not: görsel, immihelp.com' dan alıntıdır.

 

 

 

10 Ekim 2025 Cuma

BİR KELİME = İHTİŞAM




İhtişam : (isim, Arapça) ► Görkem.

      "Hilmi Bey'in evi, bir sanat ve ihtişam galerisi değildi." - Sâmiha Ayverdi

[Görkem : (isim) Göz alıcı ve gösterişli olma durumu; alayiş, azamet, debdebe, ihtişam, tantana, haşmet, şatafat, şaşaa.]


Kelime Kökeni :

Arapça ḥşm kökünden gelen yazılı örneği bulunmayan *iḥtişām اِحْتِشَام sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḥaşam حشم “maiyet, hizmetçiler” sözcüğünün iftiˁāl vezninde VIII. masdarıdır.
Detaylı araştırma için haşmet kelimesine bakılabilir.

Ek açıklama : Arapçada bu anlamda kullanılmadığı halde, Osmanlı ıstılahında erken tarihten itibaren günümüzdeki anlamıyla yaygın kullanımdadır. Karş. Arapça iḥtişām “utangaç olma, hicap duyma”.
Benzer sözcük, ihtişamlı, bağlantılı sözcük muhteşem.


Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :

“maiyet ve hizmetçi sahibi olma, debdebe, şaşaa” [Fuzuli, Türkçe Divan, 1535]
Taḳrīr edenlere sebeb-i ˁızzü iḥtişām / taḥrīr edenlere şeref-i rūzigārdur






{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, tenor.com' dan alıntıdır.




7 Ekim 2025 Salı

BİR KELİME = MÜTEVELLİT





Mütevellit : (Arapça) 
1. (sıfat, eskimiş) Doğmuş, dünyaya gelmiş.

2. (sıfat, eskimiş, mecaz) Meydana gelmiş, ileri gelmiş.

      "Gönlüm arzu ile korkudan, muhabbet ile nefretten mütevellit duygularla mütehassis olduğu hâlde gidiyordum." - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

* * * * *

Kelime Kökeni :

Arapça wld kökünden gelen mutawallid “tevellüt eden, doğan, doğmuş” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça walada  “doğurdu” fiilinin mutafaˁˁil vezninde V. etken fiil sıfatıdır.


 Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :

Kıpçakça: [İrşadü'l-Mülûk ve's-Selâtîn, 1387]
biz özge mütevellidler içinde rāstı ölmek turup öltürmüşler

[Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421? yılından önce]
miˁdede ve bağırsakda yel mütevellid olduğunun ilācı







Bu kelime Blogger Buster tarafından önerilmiştir. Yayına katkısından dolayı teşekkür ederim.



{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-




not: gif, animalia-life.club' dan alıntıdır.



5 Ekim 2025 Pazar

ÜSTÜNKÖRÜ - 2





Biri ayağa kalktı "ben yardım ederim" dedi.

Ardından biri daha kalktı ve "ben de varım" diye haykırdı.

Peşi sıra bir sürü insan ayaklandı ve gemilere binip, o ülkeye yardıma gittiler.

Dünya, iyiliğe ve kötülüğe gözünü dikmiş bakıyordu.







{ಠ,ಠ}
 |)__) 
-”-”-



not: görsel, t24.com.tr' den alıntıdır.