Güneşin bunaltıcı ışınlarından korunmak için hafif indirdiği panjur nedeniyle salondaki aydınlık yarı yarıya düşmüştü. Abajurun ışığını açtı ve yanındaki koltuğa oturdu. Kitabını ve çayını önceden sehpaya getirmişti. Çok keyifli bir okuma içinde, kendini kaptırmışken birden dışardan arka arkaya korna sesi geldi. İrkildi, tam tekrar kitaba dönecekken sevimsiz korna sesi yine yankılandı evin içinde.
O gerginlikle, panjuru kaldırdı ve sokakta ne olduğuna baktı. Bir apartmana su teslimatı için gelen araç durmuş, dörtlüleri yanar biçimde yolda duruyordu. Hemen arkasında bir taksi vardı ve tüm bu patırtıyı çıkarıp sokağı inleten oydu. "Bekleyeceksin" dedi içinden, "Aracın sahibi eninde sonunda teslimatı yapıp gelecek, yok acelen varsa geri vitese al, kendine başka yol bul kornaya car car basacağına." diye söylendi. Panjuru kapatmadan yerine oturdu ve yola bakarken taksicinin gerçekten de beklemekten vazgeçip, geri vitese aldığını gördü. Bu gerçekten rutin dışı bir olaydı. Sanki telepati yöntemiyle mesaj göndermişti yoldaki sabırsız taksiciye.
Kalkıp tekrar panjuru indirdi ve kitap keyfine devam etti.
"Bu motiflerle ileride hazırlayacağı operanın hülyalarını, daha doğrusu malihülyalarını kurarak dalga geçiyordu." - Osman Cemal Kaygılı
Kendim için mâlihulyâ yapacak değilim tabiî. (Reşat N. Güntekin)
Gördük ki Venizelos’tan sonra mâlihulyâdan kurtulamadılar. (Yahyâ Kemal)
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça māliχūliyā "1. tıpta melankoli, kara sevda, 2. karanlık düşünce, endişe" fiilinden alıntıdır. Arapça fiil, Eski Yunanca aynı anlama gelen "melanχolía" melankoli sözcüğünden alıntıdır.
Tarihte tespit edilen en eski Türkçe kaynak :
[Yadigâr-ı İbni Şerif, 1421? yılından önce]
ola ki anuŋ buharı dimağa çıka vesvas ve māliχulyā ve istiskā getüre
"Bu kelime, Sevgili KuyruksuzKedi tarafından önerilmiştir. Yayına verdiği katkıdan dolayı teşekkürler."
Yaz mevsiminde hangi sokakta yürürse yürüsün, evlerin mutfaklarından burnuna gelen kızartma kokuları, onu yürüyen bedeninden alıp çocukluğuna, annesinin yaşadığı zamanlara götürüyordu.
Kızartma demek anne demekti onun için. En iyisini, en lezzetlisini üstelik bir çırpıda yapıverirdi annesi. Onun yaptığı her yemeğin hakkını verir, tek lokmasına kadar bitirirdi tabağındakileri. Ve "eline sağlık, enfes olmuş" derdi. Bir anne için çocuğunun doyması ve ardından da bu altın cümleyi söylemesi elbette tüm yemeklerden daha doyurucuydu. Bir kızartma kokusu hayatının anılarını elinden tutup getiriyordu işte tam karşısına.
Kokulara daha fazla dayanamadı, köşedeki manavdan biber, patlıcan, kabak alıp diyeti bozmak üzere eve doğru yollandı.
"Ne hissediyorsun?" diye sordu. Kadın "Bomboş" dedi. Yıllardır kanamayla atılarak, boşa giden yumurtalardan biri tutunmaya çalışmış ama diğerleri ile aynı kaderi paylaşmıştı o da.
Boşluğun içinde bir rahmin çığlığı, rahmin içindeki duvarlara çarpa çarpa sessiz, söndü gitti.
Kendi içinde yaratamadığı ceninin pozisyonunda, kilitledi bedenini dinlenmeye ve şifalanmaya çekildi.
Bu pazar eklemiş olduğum videodaki manzaraya bakarak, kısacık bir meditasyon yapmanızı önereceğim. Görüntülerde, bahçeye açılan kocaman kapılarıyla bir salon ve nazik kıvrımlarıyla gölge-ışık oyunu yapan güneşin ihtişamlı manzaraya dönüşmesini izleyerek ilham alan ve bu çalışma masasında oturarak bir şeyler yazan kişi olduğunuzu hayal edin.
"Ben meditasyon yapamıyorum" diyenlere çok fazla uğraşmanıza gerek yok, videoya tıklayıp açılan görüntüye kendinizi bırakmanız yeterli, demek istiyorum.
Derin nefeslerin ve harika tatların sizi sarmaladığı bir pazar diliyorum.
Sevgili Mindmills bloglararası etkinlikleri çok iyi başlatan ve uygulayan biri, takip edenleriniz bilir, bilmeyenler için şuraya etkinlik yazısını bırakıyorum, tıklayın lütfen. "Rutin Dışı" başlığı altındaki etkinliğe aldığım davete elimden geldiğince katılım göstermeye çalışacağım. Uzun zamandır taslakta bekleyen bir yazımı, blog rutininin dışına çıkarak yayınlıyorum.
* * * *
Epey uzun zamandır hepimizin mutsuz, keyifsiz ve bu yaşam içinde debelenen hallerini gözlemler olduk. Her birimiz anı yaşamayı unutup belki de es geçip, sürekli bir şeyleri sorgular durumdayız. Bazen kendi yaptıklarımız, bazen karşımızdaki insanların yaptıkları hep birilerine batıyor ve iniş çıkışlı duygular yaşıyoruz. Kendimizi sevmediğimiz kadar başkalarını da sevmiyoruz. Bunun farkında bile olmadan, sürekli bakışlarında soru, aşağılama ve hesap sorma bulunan insanlar haline geliyoruz.
Hep bir uçlarda olma hali var her şeyde. Birileri psikolojik olarak kendini döverek hizaya çekmeye çalışır, kimileri hiç bir şeyin umurunda olmadığı, dünya yansa "burda mangal ateşi varmış" diyecek kadar gamsız, kimisi tribünlere neşeli gözükür, odasına kapanınca depresyonun dibini yaşar, kimisi de varlık içinde yokluğa hapseder kendini. Hepsinin tıbbi bir terimi vardır eminim, ancak ben burda kendimize birer mektup, not (nasıl adlandırırsanız) yazsak ilk aklımıza gelen, kalemi elimize aldığımızda ucundan dökülecek cümleler neler olur, onu yazalım istedim.
Meselâ ilk gençlik yıllarımızdaki kendimize ne söylerdik, ne demek isterdik?
Kendime yazacağım notu aşağıya bırakıyorum:
"Sevgili Sezer,
Büyüklerinden sürekli zamanın hızla geçtiği ve giden gençliği tutamamakla ilgili bir şeyler duydun. Evet zaman hızlı geçiyor ama sen yapmak istediklerine odaklanınca, o şeylerle büyüyor ve katlanıyor. İşte o zaman, zamana bile sığmıyorsun. Dileğim, şimdiki bana gelene kadar hep istediklerinin peşinden git, çünkü bu zamana kadar gayet iyi gidiyorsun. Seni burada bekliyor olacağım."
Gönenç :(isim) Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama; refah.
"Yurtta istediğimiz gönenci sağlamak için çok çalışmalıyız."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Orta Türkçe könen- (gönen/mek) “doğrulmak, sevinmek” fiilinden evrilmiştir. Bu fiil Eski Türkçe köni “düz, doğru, sağ” sözcüğünden Türkiye Türkçesi +(g)An- ekiyle türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
Kıpçakça: [Codex Cumanicus, 1303]
eygi keycgä konêmizim
[iyi ahlaka gönenmişiz]
Türkiye Türkçesi: [Şeyh Elvan Şirazî, Gülşen-i Raz Tercümesi, 1426]
Bu pazar günü yayınını, yeni bir tarz yaratmaya çalışan genç bir saksafoncuya ayırdım.
Caleb Arredondo, Oklahoma Üniversitesi'nde bir öğrenci ve kendi bestelediği saksafon parçalarını sosyal medyada paylaşarak bu işe başlamış. Boş bir otoparkta doğal yankıyı kullanarak saksafon çalma konusundaki özgün yaklaşımı, "eko saksafon" adını verdiği kendine özgü bir ses yaratmış.
Caleb'i bir otoparkta gösteren ilk video büyük beğeni toplarken, o da bu deneyimi şöyle aktarmış:
"Boş bir otoparkta muhtemelen 3 saat geçirdim ve otopark yankısında aklıma gelen her şeyi çaldım. Bu, uzun zamandır ilk videom, bu yüzden bu gönderiye fazla etkileşim beklemiyorum." diye eklemiş, oysaki bu görüşünün aksine, video 1,4 milyondan fazla izlenme alarak viral olmuş.
Caleb' in ilk videosunu da ekliyorum, buraya tıklayın lütfen.
1. (isim) Büyükler, devlet büyükleri, ileri gelenler.
"Kaymakam beyin hemen arkasında kalan ekâbiri umursamadan sıtma doktoru da kalkmıştı." - Tarık Buğra
2.(isim, alay yollu) Kendini beğenmiş kimse.
"Senin gibi ekâbir bir adam bu tür haberlerin peşinde koşturmaz." - Ahmet Ümit
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça akābir, "büyükler, önde gelenler" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük Arapça kbr kökünden gelen akbar, "daha büyük, en büyük" sözcüğünün çoğuludur. Aynı şekilde kibār, kibir "büyükler, ekâbir" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük Arapça kbr kökünden gelmektedir.
Kelime, Sevgili Arpi' nin bloğundan alıntılanmıştır. Katkılarına teşekkürlerimle,
"Demagog, kelime oyunu içinde hakikati güme götüren bir hokkabazdır." - Necip Fazıl Kısakürek
* * * * *
Kelime Kökeni :
Fransızca démagogue, "halkı galeyana getirme" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Eski Yunanca dēmagōgós δημαγωγός "halk güden, halkı galeyana getirme" sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Eski Yunanca dēmos δημος "halk, ahali, özellikle aşağı tabakadan halk" ve Eski Yunanca agōgós αγωγός "önder, öncü" sözcüklerinin bileşiğidir.
(Not: Yunanca sözcük, Eski Yunanca ágō άγω "gütmek, sürmek, sevketmek" fiilinden türetilmiştir. )
Bugün YouTube' da karşıma çıkan bir videoyu paylaşıyorum sizlerle. Kanalın sahibi Cadillac Records olarak gözüküyor. Bununla ilgili araştırma yaptığımda önüme 2008 yılında çekilmiş biyografik bir film çıktı, Chess Records müzik yapım firmasının sahibi Leonard Chess' in hayatını anlatan film ve yazılardan öğrendiğim kadarıyla satışlardan büyük başarı elde eden sanatçılarına cadillac marka araba hediye etmesiyle tanınırmış. YouTube' daki kanalın onunla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama ünlü şairlerimizin bestelenen şiirleri ile karşılaşınca şaşırdım ve sevindim.
Sözlerini bildiğimiz şiirler, caz formunda ve dinlemesi çok keyifli. Sizlerle de paylaşmak istedim. "Sabahattin Ali' ye Cazla Saygı" çalışmasına da buradan ulaşabilirsiniz.
Yediemin : (isim, hukuk, Arapça yed + emīn) Birden çok kişi arasında hukuki durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakıldığı kimse.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça yadd “el” ve Arapça amīn “güvenli” sözcüklerinin bileşiğidir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :
Yeni Osmanlıca: [TDK, Türkçe Sözlük, 5. Baskı, 1969]
yediemin: Yasaca güvenilir kimse olarak seçilen kişi
Sıcakların insan bedenini zorladığı şu günlerde, bir koltuğa kendinizi bırakıp keyifle dinleyeceğiniz enfes bir parçayı, iki değerli sanatçının birlikte çalışmasında dinleyeceğiz.
1.(sıfat) Evlenmelerinde yasa bakımından sakınca olmayan (kadın ve erkek).
2.(sıfat) ► Yabancı.
"Doğrusunu isterseniz beni aldatmamıştır ama namahrem karşısında oynamıştır." - Sait Faik Abasıyanık
* * * * *
Kelime Kökeni :
Farsça nā-maḥram “harem dairesi dışında kalan (dolayısıyla nikâhı caiz olan) kişi, yabancı” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça maḥram sözcüğünden nā+ ön ekiyle türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak :
[Nasırüddin Rabguzi, Kısasü'l-Enbiya terc., 1310]
"nâ-maḥremka bakğan közlerni ot birle toldurğuları"
[namahreme bakan gözleri ot ile doldurula]
Bu kelime Sevgili KuyruksuzKedi tarafından önerilmiştir. Katkılarına teşekkürlerimle,
1.(isim) Demir yollarında gündüz mekanik olarak kırmızı bir kolla, gece kırmızı ışıkla işaret veren alet.
2.(isim) İki gemi veya gemi ile kıyı istasyonu arasında haberleşmede kullanılan üç kollu işaret sütunu.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Fransızca sémaphore, “denizcilikte flamalarla işaretleşme sistemi” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük, Eski Yunanca sḗma(t) σήμα “işaret, simge, gösterge” ve Eski Yunanca phóros φόρος “taşıyan” sözcüklerinin bileşiğidir. Bu sözcük Eski Yunanca phérō, phor- φέρω “taşımak, getirmek” sözcüğünden türetilmiştir.
Tespit edilen en eski kaynak :
“demiryolu sinyali” [Cumhuriyet - gazete, 1929]
"Ekspresin makinisti semaforun yol açık işareti verdiğini söylüyor."
Tunuslu udi, vokalist ve besteci Dhafer Youssef, Tabulbah'da müezzin dedesinin yanı başında ve annesinin mutfağında yaptığı şarkı söyleme deneyleriyle küçük yaşta başlayan müzikal yolculuğunu düğünlerde çalarak ve Tunus'taki konservatuvara kaydolarak sürdürdü. Okulda aldığı eğitimden hoşnut kalmayan Youssef, çözümü 80'lerin sonunda Viyana’ya taşınmakta buldu ve kendini yenilemekten asla geri durmayan kariyerini başlattı. Aradığının akademik bir eğitim olmadığını keşfeden Youssef, cazın ve Hint müziği gibi etnik tınıların büyüsüne kapılır. 1996 yılında ilk albümü "Malak" yayınlanır ve gün geçtikte müziği olgunlaşır. 2001’de ikinci albümü “Electric Sufi” yayınlanır. Dhaffer Youssef, elektronik müziğe dokunan bu albümüyle deneyselliği kusursuz bir şekilde başarmanın da ötesinde, sesini başlı başına bir enstrüman olarak konumlar.
Caz dünyasının ilgisini 1999 yılında yayınladığı ilk albümü ile çeken sanatçı, Nils Petter Molvaer, Bugge Wesseltoft ve Arto Tunçboyacıyan gibi isimlerle de çalışır. Sufi geleneğini, caz unsurlarını ve Arap lirizmini harmanladığı müziğini kendine özgün bir üslupla yorumlayan Tunuslu udi, şarkıcı ve besteci, bugüne kadar imza attığı sekiz albüm ve dünya çapında yüzlerce canlı performansla müzikal yükselişini hep bir üst seviyeye çıkardı.
2011 yılında Almanya'da Hüsnü Şenlendirici ve Aytaç Doğan ile beraber "Birds Requiem" albümünde şarkı kaydetmiş, ki ben de YouTube' dan bu videoyu ekledim yayına. Bu albüm Fransa dahil birçok ülkede en iyi 10 jazz albümü arasına girdi ve DownBeat dergisi tarafından “En İyi 20 Erkek Vokal” listesine eklendi.
Sanatçının albüm çalışmaları sırasıyla şu şekildedir : 1999: Malak, 2001: Electric Sufi, 2003: Digital Prophecy, 2006: Divine Shadows, 2007: Glow (Material) Wolfgang Muthspiel ile, 2010: Abu Nawas Rhapsody, 2013: Birds Requiem, 2016: Diwan of Beauty and Odd, 2018: Sounds of Mirrors.
Enstrüman ve ses birlikteliği üzerine ince bir çalışma izleyeceksiniz bu yayında.
"Hiç değilse kütüphanede üç beş aşina yüz görebiliyordum." - Mehmed Niyazi
2. (sıfat) Daha önceden bilinen (şey).
"Galiba ilk defa oynuyorsunuz mösyö, dedi. Telaffuzu bana aşina geldi." - Halide Edip Adıvar
3.(sıfat) Bilen, tanıyan (kimse).
"Ümitsiz bir aşkın ne demek olduğunu bilirim, kalbi nasıl acıttığına aşinayım." - Selâmi İzzet
* * * * *
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Aşina olmak : Tanımak, bilmek.
"Onun lehçesine aşina olanlara göre gayet derin hikmet, pek ince manalar taşırdı." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
* * * * *
Kelime Kökeni :
Farsça āşnā veya āşinā, "bilinen, tanıdık" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen āşnāk sözcüğünden evrilmiştir ve yine Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) āşnūtan, āşnāv- "duymak, algılamak, bilmek" fiilinden türetilmiş olup, Orta Farsça fiil Eski Farsça ā-χşnav- "bilmek" fiilinden evrilmiştir.
Bu kelime, blogger Kendi Dünyasında' nın hatırlatmasıyla yayına alınmıştır. Katkısına teşekkürlerimle,
İstibdat :(isim, Arapça) Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça bdd kökünden gelen istibdād, "başına buyrukluk, kural tanımazlık, bağımsızlık" sözcüğünden alıntıdır. Aynı kelimeden türemiş "müstebit" ise, Arapça bdd kökünden geliyor ve "başına buyruk yönetici, despot, tiran " anlamını taşıyor.
Tefessüh Etmek :1. Organ, yiyecek vb. çürüyerek bozulmak.
2. (mecaz) Soysuzlaşmak.
"Demokrasi idaresinin tefessüh edip cıvıklaşma devrine geldiği, bir şahıs aleyhine ücretle iftiralar tertip eden propagandacılardan anlaşılır." - Rıza Tevfik
Kelime Kökeni :
Arapça fsχ kökünden gelen tafassuχ, "sakatlanma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça fasaχa "kolunu veya bacağını çıkardı, hukuken geçersiz kıldı" fiilinin tefeˁˁul vezni (V) mastarıdır.
Butlan :(Arapça)1.(isim, hukuk) Batıl olma durumu.
2. (isim, hukuk) Hukuki bir işlemin kurucu unsurlarında mevzuatta öngörülen şartlar sağlanmışken geçerlilik şartlarında yasada öngörülen zorunlu bir unsurun eksik olması durumu.
"Mahkemeden bekledikleri mutlak butlan kararı çıkmadı."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça bṭl kökünden gelen buṭlān, "geçersiz olma, yok hükmünde olma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça baṭala "geçersiz kaldı, iptal edildi, yok hükmünde idi" fiilinin masdarıdır.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
[Ömer b. Mezîd, Mecmuatü'n-nezâir, 1437]
rūz-ı ḳıyāmetdür / Ki kılur noḳtayı emr-i ilāhī ḥaṭṭ-ı buṭlānı
1.(isim) Her yanı görmeye elverişli, camlı çatı katı veya taraça; kule.
"Söz konusu cephede, üst kat divanhanesinin geniş saçağı batıya doğru ilerleyerek sonradan eklenmiş olan cihannümayı alt katlardan ayırmaktadır." - Nuri Akbayar
2.(isim, eskimiş) Dünya haritası.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Farsça cihān "dünya" ve Farsça numā "gösteren" sözcüklerinin bileşiğidir. (NOT: Bu sözcük Farsça numūdan, numā "göstermek" fiilinden türetilmiştir.)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler;
Bugün kahvaltı sonrası dilime bu şarkı dolandı ve mırıldanırken birden TRT Müzik programında çok sevdiğim Münir Özkul' un ipeksi sesi ve sahne rahatlığıyla bu şarkıyı seslendirdiğini hatırladım.
Tam pazar sabahına yakışacak tatlı, latif ve bir o kadar da özlemle dolu bir şarkı/video paylaşmak istedim. Gününüz bu sesin kadife yumuşaklığında geçsin.
"Bence ziyan olmuş, eski deyimiyle heder olmuş bir değerdir." - İhsan Oktay Anar
5.(isim) Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü.
"Edebiyat, sanat, fikir, ilim ve başlıca değerlerimize toptan bir bakış lütfeder misiniz, efendim!" - Ahmet Kabaklı
6.(sıfat) Uğrunda belli bir bedel ödenecek veya belli bir zahmet göze alınacak nicelik veya nitelikte olan.
"160 odası olan otelin dekorasyonu ile iç donanımı görülmeye değer bir güzellikteydi." - Adnan Özyalçıner
7.(isim, felsefe) Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey.
8.(isim, matematik) Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı.
* * * * *
Deyim veya Birleşik Fiil Olarak Kullanımı :
Değer biçmek : Bir şeyin değerini belirtmek, bir şeye değer koymak.
Değer vermek : Değerli saymak, önem vermek.
* * * * *
Birleşik Kelime Olarak Kullanımı :
Değer Analizi, Değer Artırma, Değerbilir, Değerbilmez, Değer Düşümü, Değer Düşürme, Değer Düşürümü, Değer Katma, Değer Kuramı, Değer Yargısı, Değerler Dizisi, Artık Değer, Bağıl Değer, Eş Değer, Geçer Değer, Günlük Değer, Hazır Değer, İzafi Değer, Katma Değer Vergisi, Kayda Değer, Milli Değer, Mutlak Değer, Nominal Değer, Salt Değer, Saygıdeğer, Taşınır Değer, Toplumsal Değer, Ulusal Değer, Uygun Değer, Yaklaşık Değer, Beyan Değeri, Birleşme Değeri, Borsa Değeri, Piyasa Değeri, Satış Değeri, Viskozite Değeri, Sosyal Değerler.
(Çok fazla kelime yer aldığından, açıklamaları olmadan sadece kelimeleri yayına aldım. Anlamları için TDK sözlükten bakabilirsiniz.)
* * * * *
Kelime Kökeni :
Eski Türkçe tegir “pay, hisse, kıymet” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe teg- “eşit olmak” fiilinden Eski Türkçe +()r ekiyle türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve kullanım örnekleri :
Eski Türkçe: [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
ol at tegirinde boḳurdı [[atı değerinden ucuza verdi]]
Türkiye Türkçesi: [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]